Aİle
(Bor Belediyesi ve Kur’an Evi Derneğinin Düzenlediği Konferanstan /06/07/2012)
Değerli dinleyenlerim! Konferansımızın üçüncü alt başlığı AİLE.
Aile toplumumuzun çekirdeğidir. Biliniyor ki, tohum ne derece sağlam ve kaliteli olursa ürün de o derece sağlıklı ve değerli olacaktır.
Türk Toplumu, İslam’dan önce de İslam’la müşerref olduktan sonra da sağlıklı aile asası üzerine oturtulmuş ve binlerce yıldan beri varlığını sürdürmekte olan farklı bir toplumdur.
Bizim kültürümüzde aile kutsal bir yuvadır;“Allah’ın emri ve Peygamber’in kavli”ine göre inşa edilir. Aile fertlerini birbirine kaynaştıran harç ise, Yüce Mevla’mızın çiftlerin arasına koyduğu karşılıklı saygı, sevgi, şefkat ve merhamet duygularıdır. Bu yüzden ailemiz bizim için huzur ve sükun kaynağıdır; en özgün mutluluk ortamıdır.
Ailenin kutsal kabul edildiği gibi, ailenin her bir ferdi, kutsal olmasa da, o derece değerlidir. Mesela;
Anne, yuvanın kurucusu, aile sıcaklığının koruyucusu ve her iki dünyada da mutluluğun kaynağıdır. “Rahmi” sebebiyle onun “merhameti”, “Rahman” ve “Rahim” olan Allah’ın merhametinin varlıklar içerisinde mücessem bir timsalidir. Onun şefkati, insan sevgisi ve şefkatinin en doğalı ve en gerçekçisidir… Onun: “Rabbim seni kanatlarının altında korusun…” duası ile Rabbimizin: “Anne ve babalarınızın üzerlerine rahmet kanatlarını geriniz…” emri ne kadar birbirine benzeyen özgün ifadelerdir! Annenin evladına duası Rahman’ın katından çevrilmez… Bedduası de keskindir! Galibe o yüzden “Cennete giden yol annelerin ayaklarının altından geçmektedir…”
Eşi için o, göz nuru, gönül sürurudur. Biricik huzur ve sükun kaynağıdır. Saliha vasfını hak etmiş bir hanımsa eğer, Resulüllah’ın ifadesiyle, dünya nimetinin en hayırlısıdır…
Baba da öyle… Evin direğidir. Allah’dan sonra en önemli sosyal güvencesidir…
Anne ve Babalar için çocuklar ise, kız erkek ayırımı yapılmaksızın, göz aydınlığı vesilesi, yuvanın sevinç ve neşe kaynağı, - bir anlamda - varlık sebebidir…
Tüm fertleri için aile, huzur ve sükun bulacağı yegane mekandır. (Nahl, 16/80) İstenirse şayet, sadece aile ortamında cenneti yaşamak mümkündür. Dünya hayatında huzurlu ve mutlu bir aile ortamının dışında böyle bir hayatı yaşamak ve mutlu olmak asla mümkün değildir. Çünkü her ferdi birbirine fıtri bağlarla bağlıdır; doğal bir sevgi, doğal bir şefkat ve doğal bir merhamet ilişkisiyle biri diğerini sevmekte ve şahsına önceleyerek birbirini görüp gözetmektedir. Hani denilir ya: “Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar…”
Bizde, Ailevi ilişkiler içerisinde asla menfaat söz konusu değildir…
Ufak bir anekdot aktarmak istiyorum.
İsviçre’de görevli bir arkadaşım anlatmıştı. Emekli Müftü Avni Şahin:
Ev sahibim bir gün, iki ay sonra gelirinin artacağını söyledi; merak ettim, ama sebebini sormadım. Çünkü bizde olduğu gibi orada yılda bir veya iki kez maaşların artması diye bir şey yoktu.
Daha sonra aynı cümleyi tekrarlayınca, merakımı yenemedim, sordum: Gelirin neden artacak?
Cevap:
Oğlum 18 yaşına basacak ve ondan şu kadar İsviçre frangı kira alacağım…
Müftü Bey ilave etti: Orada çocuk 18 yaşına bastığı zaman devlet ona ya iş verir veya işsizlik ücreti öder; bizimki de oğlundan ev kirası alacakmış…
Bizde ise, değil evlattan kira almak, annelerimizin: “Bu can sana feda olsun, yavrucuğum!” Babalarımızın da: “Her şeyim senin içindir, evladım…”sözü yaygındır…
Değerli Borlu Kardeşlerim,
Sağlıklı ve kaliteli bir aile ilkesinin, ülke kalkınmasıyla da sıkı ilişkisi vardır. Bugün güçlü ve sağlıklı bir çekirdek yarın ulu bir çınar demektir… Mesela bizdeki aile, dünya; özellikle Batı ile yarışacağımız nisbi /göreceli bir farklılığımızdır. Gerçi pek çok alanda onları yakalamış durumdayız; ama biz halen devam etmekte olan kurumumuz ve sıcak ailevi ilişkilerimizle onlardan çok öndeyiz. Bizde, halen – yaşı kaç olursa olsun - bir genç annesine hürmet etmekte, elini öpmekte, onun rızasını ve duasını talep etmektedir. Şu yer yer yaşanmakta olan aile sorunlarına rağmen “Dede” ve “Nine”hala ailenin büyüğüdür… Hala ağabeye, ablaya, amcalara, dayılara teyzelere ve halalara saygı gösterilmektedir… Biz bu noktada, başka milletlerin üstünde olmaya devam etmekteyiz.
Bizim için aileden daha üstün olan bir şey yoktur. Bu, başka milletlerin, ancak İslam sayesinde tanımış oldukları örnek bir niteliktir. Sözgelimi, bizdeki gibi bir “miras hukuku”, “sıla-i rahim”, yani yakınlarını görüp gözetme, dert ve mutlulukları paylaşma, gerektiğinde maddi ve manevi yardımda bulunma gibi güzel hasletler Batılılarda bulunmamaktadır. Bizim sağlam bir biçimde korumayı arzu ettiğimiz göreceli üstünlüğümüz işte budur.
Fakat – üzülerek söyleyelim ki - şu son çeyrek asırda bizim ailemiz de tespih taneleri gibi dağılmaya yüz tuttu. Şu anda bizim şehirlerimizi ve değerlerimizi kuşatan pek çok duvarımız yıkılmış vaziyettedir. Bizde de önemli aile sorunları yaşanmaya başlandı… Büyük aileden çekirdek aile tipine doğru yol almak aile nüfusundan dedeler ve nineleri düşürdü. Doğal olarak kreşlere paralel olarak “Huzurevleri”nin sayısı gittikçe artmaya başladı. Adı huzurevi olmakla beraber içerisi gönlü kırık, aynı zamanda hasret ve özlem ile dolu nice anne ve babalarla doldu… Allah’a güven ve tevekkül kavramları unutuldu; dolayısıyla ekonomik kaygı ile çalışan eşler, biricik yuvalarını ve eğitimlerini yad ellere teslim etmeye macbur(!) kaldılar. Anne ve baba evlada yük addedilir oldu. Gelin hanım onlarla birlikte olmaya isyan eder oldu…
Yeterince aile terbiyesi almamış, mekteplerde seviye kazanmamış, görgü ve edebden yoksun aile bireyleri arasında bencillik ve sevgisizlik gittikçe arttı. “Çekirdek Aile”de bile aile içi ilişkiler bozuldu. Babalarda iş, çocuklarda ise müzik ve internet düşkünlüğü sebebiyle şahıslar birbirlerini günlerce göremez; hatta aramaz oldular…
Dikkat!! Bizim ailede de alarm zilleri çalmaktadır! En kısa zamanda ailemize dönmeliyiz. Elimizden kaçırmadan ailemizi koruma çabası içerisine girmeliyiz ve en uygun tedbirleri almalıyız... Biz, ne yapıp edip, çöktüğü zaman kendisiyle birlikte insanlığın da geleceğini yok edecek olan ailemizi mutlaka korumalıyız.
Hükümetimiz, özellikle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız; şehirlerde Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri, Belediyeler, Müftülükler, Aile Mahkemeleri, Aile Hekimlikleri ve diğer özel kuruluşların bu alanda önemli çabalar sarfettiğini görmekteyiz. Bundan da mutluluklar duymaktayız. Fakat bu hususta yapılacak çalışmaları asla yeterli görmemeliyiz. Zira ailemiz geleceğimizdir; ebed-müddet yaşayacak olan kalkınmış ve mutlu ülkemizin teminatıdır…