KARDEŞLERİN ARASINI ISLAH EDİNİZ
وَإِنْ طَاۤئِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا فَإِنْ بَغَتْ إِحْدَاهُمَا عَلَى اْلأُخْرَى فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِيءَ إِلَىۤ أَمْرِ اللَّهِ فَإِنْ فَاۤءَتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوۤا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ ﴿٩﴾ إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ ﴿١٠﴾
9. Müminlerden iki grup birbiriyle savaşacak olursa, derhâl aralarını bulun! Şayet onlardan biri diğerine karşı taşkınlık ederse, Allah’ın emrine gelinceye dek siz de onunla savaşın! Sonuçta Allah’ın emrine gelirse, artık aralarını adaletle düzeltin ve adil davranın! Muhakkak ki Allah adil davrananları sever. 10. Müminler, ancak kardeştirler;① kardeşlerinizin arasını bulun② ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki size de merhamet edilsin!③
① İhve, kardeşler anlamında ve hem erkekleri hem de kadınları kapsayan çoğul bir isimdir. Burada, renk, ırk, cinsiyet ve statü farkı gözetilmeksizin, tamamen siyasî ve dinî anlamda bir kardeşlik anlamındadır ve bütün Müslümanları kapsamaktadır. O hâlde hiçbir mümin, kardeşini kendinden ayrı görmemeli, durumu ne olursa olsun, onu küçümsememeli, kardeşini alaya almamalı; mümkünse, herkes birbirinin ayıp ve kusurlarını örtmeye çalışmalıdır. Çünkü Allah, kardeşinin ayıbını örten kimsenin ayıplarını örter.
② Diğer müminler, ‘Neme lâzım...’ demeyip, kavga eden iki kişinin veya savaşan iki topluluğun arasına girip güç de olsa, riskleri de bulunsa, onları savaşmaktan vazgeçirmelidir. Nasıl ki kan bağı olan kardeşler, böylesi durumlarda birbirlerine bîgâne kalamaz; mutlaka kardeşlerini savunurlarsa, müminler de kardeşlerinin sorunları karşısında bîgâne kalamazlar!
③ Allah’a karşı gelmekten sakının; O’nun emir ve yasaklarına mutlaka uyun; her ne sebeple olursa olsun, bir tarafı kayırıp diğerine haksızlık etmeyin! Eğer siz, adaleti terk eder, taraflardan birine zulmederseniz, sizin Allah’tan merhamet beklemeye hakkınız olmaz!
ENSAR VE MUHACİRLERİN KARDEŞLİĞİ
وَالَّذِينَ تَبَوَّءُوا الدَّارَ وَاْلإِيمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلاَ يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّاۤ أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَىۤ أَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُولَۤئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿٩﴾ وَالَّذِينَ جَاۤءُوا مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَِلإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِاْلإِيمَانِ وَلاَ تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلاً لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَاۤ إِنَّكَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ ﴿١٠﴾
Meâl
9. Onlardan önce, Medine’yi yurt edinip iman etmiş olan Ensar, kendilerine hicret edip gelen kardeşlerini seviyorlar; onlara verilenlere karşı gönüllerinde hiçbir ihtiyaç duymuyorlar; ihtiyaçları olsa bile, kardeşlerini kendilerine tercih ediyorlar. Zaten, kim nefsinin hırs ve cimriliğinden① korunursa, kurtuluşa erenler işte onlardır. 10. Muhacir ve Ensar’dan sonra gelenler ise, “Rabb’imiz, bizi ve bizden önce iman eden kardeşlerimizi bağışla! Kalplerimizde iman edenlere karşı en küçük bir kin bırakma! Rabb’imiz, şüphe yok ki Sen, çok şefkatlisin, çok merhametlisin!” diye dua ederler.②
Tefsir
① Şuhh, sadece cimrilik değil, kendisinde mala karşı aşırı düşkünlük, aç gözlülük, haset ve zulmün de yer aldığı katı bir cimrilik ve ihtirastır. Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Şuhh’dan sakının! Çünkü şuhh, sizden öncekileri helâk etmiştir; onlara zulmü emretti zulmettiler, hatta birbirlerinin kanlarını bile akıttılar... Fücuru (takvanın zıttı) emretti onu yaptılar, haramları bile helâl saydılar... Sıla-i rahmi kesmelerini emretti, akrabalar arası ilişkiyi kopardılar, sonuçta helâk oldular!... Dikkat edin, iman ile şuhh bir kalpte barınmaz!...” (Bkz. İbn Kesir, Tefsir, VII/97, 98)
Süfyan es-Sevrî anlatmıştır: Ben Kâbe’yi tavaf ediyordum. Önümde yaşlı bir adam, tavaf boyunca hep: “Allahümme gınnî şuhha nefsî!...” deyip duruyor. (Allah’ım, beni nefsimin şuhhundan koru!) ve başka bir şey söylemiyordu! Tavafın sonunda ona dedim ki be hey ihtiyar, sen başka dua bilmez misin? Bana dedi ki “Eğer Allah beni, nefsimin şuhhundan korursa, dünyaya ve mala karşı aşırı hırstan, tamahtan; insanlara karşı kıskançlık ve hasetten; nefsime karşı cimrilikten, zinadan, hırsızlıktan korumuş olur... Ben, Allah’tan daha başka ne isterim...” Bir de baktım ki o zat, Abdurrahman b. Avf (ra) değil mi!... (Bkz. İbn Kesir, Tefsir, VII/102)
② İlk Muhacirler ve Ensar, Allah’ın her bakımdan örnek gösterdiği adalet ve ihsan sahibi müminlerin en seçkinleridir. (Bkz. Bakara, 2/143; Âl-i İmran, 3/110) Onlara adalet ve ihsanda tabi olanlar, onların güzel ahlâkını ve yaşayış tarzını örnek edinir ve onların yolunda giderler. Onları beğenmeyip gittikleri yoldan sapanlar, özellikle onlara sövenler ise, hiçbir zaman Allah’ın rızasına erişemezler! “İlk Muhacirler, Ensar ve iyilikte onlara tabi olanlar! Allah, onlardan razı olmuştur, onlar da O’ndan razı oldular. Allah onlara, içinde sürekli kalacakları altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte, en büyük kurtuluş budur!” (Tevbe, 9/100)
KARDEŞ OLMAK ALLAHIN BİR LÜTFUDUR
يَاۤأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلاَ تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ ﴿١٠٢﴾ وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنْتُمْ أَعْدَاۤءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِۤ إِخْوَانًا وَكُنْتُمْ عَلَى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَأَنْقَذَكُمْ مِنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ ﴿١٠٣﴾ وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَأُولَۤئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿١٠٤﴾ وَلاَ تَكُونُوا كَالَّذِينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِنْ بَعْدِ مَا جَاۤءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَأُولَۤئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ ﴿١٠٥﴾
Meâl
“Ey iman edenler! Elinizden geldiğince Allah’a karşı gelmekten③ çekinin ve sakın ha sakın Allah’a boyun eğmiş/müslim kimseler olmaktan başka bir hâlde ölmeyin!! 103. Hep birlikte Allah’ın ipine/Kur’an’a sımsıkı sarılın; kesinlikle bölünüp parçalanmayın! Allah’ın size verdiği nimetleri hatırlayın; bir zamanlar siz birbirinize düşmandınız; kalplerinizi uzlaştırdı ve O’nun nimeti sayesinde siz kardeş oldunuz. Ateş çukurunun tam da kenarındaydınız! Sizi oradan O kurtardı. Doğru yola giresiniz diye ayetlerini size böyle açıklıyor. 104. İçinizde hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülüğe mani olan bir topluluk bulunsun! İşte bunlar felaha eren kimselerdir! 105. Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, bölünenler ve sürekli tartışanlar gibi olmayın!④ İşte, en büyük azap onlar içindir.
Tefsir
① Bekke, Mekke kelimesinin diğer okunuş biçimidir. Mescid-i Haram sınırlarına dâhil yasak/harem bölge için özel bir addır. (Bkz. Nesefî, Medârik, I/170)
③ Resûlullah (s.a.v.) bu ayeti, Allah’a itaat edip asla isyan etmemek, şükredip kesinlikle nankörlük etmemek ve daima zikredip hiç unutmamak olarak açıklamıştır. İbn Abbas demiştir ki Allah yolunda gerektiği biçimde cihat eden, kimsenin kınamasına bakmadan bu yolda devam eden ve kendi aleyhine, babası veya oğlunun aleyhine de olsa haktan ve adaletten ayrılmayan kimse Allah’tan gerektiği biçimde sakınmış olur. (Bkz. İbn Kesir, Tefsir, II/72)
④ Maksat, Allah katında geçerli tek din olan İslâm’dan saptıktan sonra, parçalanan ve bir kısmı Yahudi, bir kısmı da Hıristiyan adıyla kendilerini tanımlayanlar gibi olmayın demektir. (Bkz. Mâide, 5/14; En’am, 6/159; Beyyine, 98/1-5)
“EY MÜMİNLER KARDEŞ OLUNUZ!” (Buhari, Nikah, 45; Müslim, Birr, 28)
Aklın birinci vazifesi Allah’a iman ikincisi ise, insana sevgidir. Çünkü Allah’ın Sevgili Elçisi öyle demiştir: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçek mümin olamazsınız…” (Müslim, İman, 93)
Bu demektir ki, Allah’a ve Ahiret gününe inanan her mümin Rabbine gönülden bağlıdır. O’nun sevgisini içinde hisseder ve kardeşlerine, hatta yaratandan ötürü yaratılmışlara da o sevgiyi yansıtır.
Müminlerin kalbindeki iman ile sevgi, gönülleri birbirine bend ettiği gibi kardeşlik duygusuyla da onları tek vücut hâline getirir. Tıpkı “Harcı kurşun eriyiği olan bir bina gibi…” (Saf, 61/4) Belki de o yüzden müminler, Allah Resulü tarafından, bir organı rahatsız olunca tüm bedeni aynı acı ve sıkıntıyı hisseden vücuda benzetilmişlerdir. (Buhari, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66)
Allah’ın Elçisine sordular: Dinin binası hangi temel üzerindedir?
Resulüllah cevap verdi: “Kendiniz için istediklerinizi kardeşleriniz için de isteyin; kendiniz için istemediğiniz bir şeyi kardeşleriniz için asla istemeyin...” (Saf, 61/4)
“Müminler, ancak kardeştirler…” (Hucurat, 49/10) Ana-baba bir kardeşten öte din bağıyla kardeşlik. Anne ve babaları ayrı, ama Rableri bir, Peygamberleri bir, Kur’an’ları bir, Dinleri ve hedefleri birdir…
Din kardeşliği soy kardeşliğine mani değildir, hatta soy kardeşliğinin asli /şer’i hukukta önceliği bile vardır, (Ahzab, 33/6) fakat ilgi, saygı ve sevgide soy kardeşliği hiçbir zaman din kardeşliğinin önüne geçmemelidir. Çünkü birincisi küçük kardeşlik, ikincisi ise geçmiş ve gelecek nesilleri de kuşatan büyük kardeşliktir.
Resulüllah (s.a.v), ben kardeşlerimi, bugün göremediğim, ama ahrette kavuşmayı umduğum kardeşlerimi çok özlüyorum çok! dedi.
Sahabe sordu; Ya Resulallah! Senin kardeşlerin bizler değil miyiz?
Cevap: Sizler benim arkadaşlarımsınız, kardeşlerim ise beni görmedikleri halde iman edip benim sünnetime uyan müminlerdir; asıl kardeşlerime selam olsun! (Müslim, Taharet, 39)
Sonuç:
Allah’ı sevmek Resulüne itaate, Resulünü sevmek ise onun sevdiklerini sevmeye bağlıdır…
Ey müminler! Kardeş olun ve birbirinizi seviniz!..