MİLLÎ VE MANEVÎ DEĞERLERİMİZ
Erciyes Ü. İlahiyat Fak. Öğretim Üyesi
Değerli kardeşlerim……
Bir milleti millet yapan onun inanç, düşünce ve hareket tarzıdır.
Değişik bir ifade ile söylemek gerekirse, dili, dini ve kültürüdür.
Biz burada MİLLÎ VE MANEVÎ DEĞERLERİMİZ derken, Türk İslam Medeniyetinden bahsettiğimiz aşikârdır.
Kuşkusuz millet olmadan yüksek değerlerden, yüksek değerler olmadan da bir medeniyetten söz edilemez.
Muhakkak ki “Her medeniyet, mutlaka bir değerler sistemidir…”
Bizim MİLLÎ VE MANEVÎ DEĞERLERİMİZ bir bütün halinde “Türk İslâm Medeniyeti”nin de esasını teşkil etmektedirler.
Geçmişte Avrupalıların, Türk denildiğinde İslam, İslam denildiği zaman da Türk’ü anlamaları; özellikle de batılılardan birisi İslam’a girdiği zaman “Türk oldu” sözleri Türk Milletini ve Medeniyetini var eden değerlerimizin ne derece birbiriyle kaynaşmış olduğunu ifade etmesi bakımından çok önemlidir.
İşte bu sebeple Müslüman Türk Milletinin millî değerleri dinîdir, dinî değerleri de millî’dir. İstiklal Harbinde yedi düvele karşı hangi inanç ve duygularla savaşılmış ve nasıl bir destek ile zafer elde edilmişse aynı inanç ve şuur ile de Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur. Dini bayramlarımız ne ise bizim için milli bayramlarımız da asıl itibariyle aynıdır. Bu ikisini milli ve dini şuurumuzu birbirinden ayrı düşünmek veya ayırmaya kalkışmak, aynen ruhla bedeni birbirinden ayırıp öldürmek gibidir.
Gerçek şu ki, yüksek değerlerini zamanla kaybeden milletler teker teker dünya sahnesinden silinmiş gitmişlerdir.
Türk milleti ve Medeniyeti ise, - Allah’a hamd olsun! - binlerce yıldan beri halen tarih sahnesinde varlığını sürdürmektedir; hem de etkin bir biçimde…
Bu durum, elbette bu aziz milleti, millet yapan yüksek değerlerine sahip çıkmasından başka bir şey ile izah edilemez... Bu millet, değerlerini koruduğu müddetçe varlığını da daha nice asırlar boyu koruyacaktır…
Zaten Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah, milletlerin ve medeniyetlerin varlık sebebi olarak bunu esas olarak göstermiştir:
Ra’d suresi, 13/11. ayetinde buyuruyor ki:
“Bir millet, kendilerinde olan değerleri tağyir edip bozmadıkça Allah hiçbir milletin birlik ve dirliğini bozmaz.”
Aynı konuda bunun biraz da izahı mahiyetindeki ayette ise şöyle demiştir:
“Bir millet sahip olduğu yüksek değerleri tağyir edip bozmadığı sürece Allah o millete lütfettiği nimeti azap ile değiştirmez.” (Enfal, 8/53)
Mesela BAYRAK…
Hürriyetimizin ve ülkemizde egemenliğimizin bir simgesidir…
Bir ülkenin bayrağına saldırı, o milletin hürriyetine, dolayısıyla dinine ve vatanına saldırı anlamını taşır. İyi bilinir ki, hürriyeti olmayan bir milletin dini de olmaz, vatanı da olmaz. Bu yüzden bir simge olarak bayrak, her milletin en yüksek değerlerinden birisidir…
İslam’da savaş için iki aslî sebep vardır: Birincisi dine saldırı, ikincisi ise vatana saldırıdır. Bu nedenle İslam’da dini ve vatanı uğruna öldürülenler şehittirler; peygamberlikten sonraki en yüksek rütbe ile Allah’ın huzuruna çıkmış sayılırlar…
Mümtahine suresinin sekizinci ayetinde yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
“Allah, dininiz hususunda sizinle savaşmayan, sizi yurtlarınızdan çıkartmayan kimselere iyilik etmenizi ve onlara karşı adil davranmanızı yasaklamaz! Zira Allah adil olanları sever.” (Mümtahine, 60/8)
“Allah, ancak sizinle din hususunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkartanları ve yurdunuzdan çıkartılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onları dost edinirse işte, onlar zalimlerdir!” (Mümtahine, 60/9)
Hürriyetine ve vatanına saldırı karşısında savunmak; hatta o uğurda canını bile feda etmek her Müslümanın en önemli görevlerinin başında gelir…
Sözün özü şudur: MİLLÎ VE MANEVÎ DEĞERLERİMİZ, bizi var eden ve varlığımızı baki kılan hayati değerlerimizdir. Bu ikisin birbirinden ayrı düşünmek, milleti bölmek ve zamanla zevaline çalışmaktan başka bir şekilde izah edilemez…
Değerli Kardeşlerim…
Biz KUTLU DOĞUM HAFTASI münasebetiyle burada toplanmış bulunuyoruz. O sebeple bu günün konusu bizim en yüksek değerlerimizden birisi olan Peygamber Efendimizden söz etmek, onun hatırasını zihinlerimizde yeniden canlandırmak istiyoruz.
Çünkü bu milleti aziz kılan ve asırlardan beri varlığını sürdüren Allah’a iman, Resulüne ittiba ve Kur’an’ın yolundan ayrılmama özelliğidir.
TÜRK İSLAM MEDENİYETİ’nin özünü de zaten bu inanç, bu düşünce ve buna dayalı hareket tarzımız teşkil etmektedir.
O sebeple
Ben size bu mübarek akşamda, akıllarda kalması, kalplerde iz bırakması ve hayatta yönlendirici olması arzusu ve düşüncesiyle Resulüllah (s.a.v.)’in bir hadisini nakletmek istiyorum.
Umuyorum ki bu hadis bize:
1. Resulüllah’ın yüce ahlakını tanıtacaktır.
2. Onun sünnetinden önemli kesitler sunacaktır.
3. Aynı zamanda TÜRK İSLAM MEDENİYETİN’in özünü teşkil eden DİNİMİZİN önemini bir defa daha vurgulamış olacaktır.
Hadisi Ebu Hureyre (r.a.) nakletmiştir:
Resulüllah (s.a.v.) buyurdu ki: Rabbim bana dokuz şeyi emretti yapıyorum. Ey Eshabım, ben de size bu dokuz şeyi emredersem yapacak mısınız?
Sahabe hep bir ağız’dan: Buyur, ya Resulallah, söz veriyoruz biz de Rabbinin sana emrettiği şeyleri yapacağız, söz veriyoruz, dediler. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) şöyle dedi:
عن أبي هريرة رضي الله عنه . قال: قال رسول الله صلي الله عليه وسلم : أَمَرَنِي رَبِّي بِتِسْعٍ :
Gizlilikte de açıklıkta da Allah Korkusunuخَشْيَةِ اللهِ فِي السِّرِّ وَالْعَلآنِيَةِ
Öfke halinde de rıza halinde de adaletiوَكَلِمَةِ الْعَدْلِ فِي الْغَضَبِ وَالرِّضَي
Darlıkta da yoklukta da ölçüyü korumamı وَالْاِقْتِصَادِ فِي الْفَقْرِ وَالْغِنيَ
Benimle ilişkiyi keseni ziyaret etmemiوَأَنْ أَصِلَ مَنْ قطَعَنِي
Beni mahrum edene vermemiوَأُعْطِيَ مَنْ حَرَّمَنِي
Bana zulmedeni affetmemi… وَأَعْفُوَ مَنْ ظَلَمَنِي
Susmamın tefekkür وَأَنْْ يَكُونَ َصْمتِي فِكْرا
Konuşmalarımın zikirوَنُطْقِي ذِكْرًا
Bakışımın da ibret olmasını emretti..وَنَظَرِي عِبْرَةً
Ben emr-i bi’l-ma’ruf görevimi de yapıyorumوَآمُرُ بِالْمَعْرُوفِ .
İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, Kütüb-i Site, No: 5839, XVI/252)
Bu konu, 15, 16, 18 Nisan 2008 tarihlerinde Kutlu Doğum Haftası Münasebetiyle Hisarcık, Bünyan ve Erkilet’teki panellerde işlenmiştir.