Prof. Dr. Mehmet Zeki Duman

Zeynep Kaçmaz (Zaman Gazetesi Aile-Sağlık Muhabiri) İle Röpörtaj

Prof. Dr. M. Zeki Duman

Hocam, iyi günler…

- Rızık Nedir?

İyi günler, Zeynep Hanım,

Rızık (er-rizgu) Arapça bir kelimedir. Çoğulu erzak’tır. Mutlak manada kendisinden faydalanılan şeylere verilen bir isimdir. Kur’an’daki bir adı da ma’işet’tir: “Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, ona da sıkıntılarla geçen dar bir hayat (maişet) vardır.” (Taha, 20124; bkz. Zuhruf, 39/32) ayeti bunu söylemektedir.

Rızık, genelde yenilen, içilen; diğer bir ifade ile insanın midesine giren ve kendisiyle beslenilen gıdalar için kullanılır: “Çocuklarınızı doyuramam korkusuyla öldürmeyiniz! Sizi Biz doyuruyoruz, onları da Biz doyururuz!!” (En’am, 6/151; İsra, 17/31) “Sizi rızıklandırdığımız şeylerin temizlerinden yiyiniz” (Bakara, 2/57) ayetleri de buna delildir.

Bütün halinde Kur’an çerçevesinden bakıldığında, hayatın, sağlıklı ve mutlu bir biçimde sürdürülebilmesi; hatta ahirette gerçek mutluluğa erebilmek için gerekli olan her şey rızıktır. Teneffüs ettiğimiz hava, tüm donanımlarıyla birlikte üzerinde yaşadığımız yerküre/dünya; sözün özü, insanlık alemine sunmuş olduğu bütün müştemilatı ve imkanlarıyla kara, deniz ve hava adem oğlu için rızıktır.

Rızık kelimesinin nasip, pay /hazz anlamları da vardır. “Bu sözü mü? Bunu siz mi küçümsüyorsunuz! Şimdi siz, o kelamdan rızkınızı/payınızı yalanlayarak mı almış oluyorsunuz!” (Vakı’a, 56/81, 82) ayetinde olduğu gibi… Rızkın bu manası, daha ziyade rızıklandırılan kimselerin birbirlerinden farklı rızıklarının niceliği hakkında kullanılır. Ni’met de rızkın müteradiflerindendir: “Siz, Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız, asla sayamazsınız!” (İbrahim, 14/34)

“Rabbu’l-Alemin” /alemlerin sahibi olan Allah da razık ve rezzak’tır: “Muhakkak ki Allah… “Rezzak” olan O’dur, en sağlam gücün sahibidir O!” (Zariat, 51/58)  O’ndan başkasına Rezzak denilmez. Çünkü yaratılmışların tamamının rızkını O yaratmakta ve belli bir hikmete bağlı olarak O tevzi edip iletmektedir. Diğerleri sadece vasıtadırlar. Çünkü “Yeryüzündeki her canlının rızkını vermek, sadece Allah’a aittir.” (Hud, 11/6) Kur’an’daki şu ayetler de bizlere bu manaları söylemektedirler:

 “Allah, sizin istediğiniz /muhtaç olduğunuz her şeyden size vermiştir. Siz Allah’ın nimetlerini saymak isteseniz, sayamazsınız!” (İbrahim, 14/33, 34)

 “Göklerde ve yerdekilerin (melekler, cinler, insanlar, hayvanlar ve bitkiler) hepsi O’ndan istemektedirler. O da her an o isteklere cevap vermektedir. Siz, ey insanlar ve cinler topluluğu, rabbinizin hangi iyiliğini yalanlayabilirsiniz ki!”(er-Rahman, 55/29, 30)

 Rızkı zahir ve batın, maddi ve manevi rızıklar şeklinde kısımlara ayırmak mümkündür. Söz gelimi, ruh ve beden sağlığı, mal, evlat, makam zahir ve maddi rızıklar arasında sayılırken; akıl, kalp, iman, ilim ve güzel ahlak da örtülü ve manevi rızıklardan addedilir. Şu ve benzeri ayetlerdeki rızık kelimeleri bu manaları da kapsamaktadırlar:

“Ey iman edenler! (…) Herhangi birinize ölüm gelip de “Rabb’im! Keşke ölümümü az bir süre geciktirsen de sadaka verip ben de sâlihlerden olsaydım!” diyeceği gün gelmeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın! Allah, eceli geldiği zaman hiç kimsenin ecelini ertelemez! Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”(Bkz. Münafikun, 66/9-11)

- Rızık Neden kesilir? Bizce bu soru şöyle sorulmalıdır: Rızkın Kesilmesi Ne Demektir?

Rızık, genel anlamda, hayat için gerekli bir vasıta olunca, yaşamakta olan her insan ve her canlının rızkı devam etmektedir. Yaşamı devam eden hiç bir canlının, yiyecek ve içecekleri de dahil, rızkı, belki daralır, ama kesilmez. Ancak rızık ölüm ile kesilir. Vadesi yetmiş, sayılı nefesleri sona ermiş kişinin rızkı, dünyadan payı kesilmiştir. Kesilen de, sadece bu dünyadaki rızkıdır. Peygamberlerle şehitlerin rızkı ise, kabir hayatında /berzah bile devam eder. (Bkz. Al-i İmran, 3/169; Ya Sin, 36/26, 27)

- Rızık Daralır veya Bollaşır mı?

Rızkı /rahmeti taksim etmek Allah’a aittir. Adem oğlunun rızkı, Yüce Mevla tarafından, ilmi ezelisi ile bilinmiş ve takdir edilip yazılmıştır. Takdir, mutlaka hikmete binaendir; sebepsiz değildir… Ana rahminde kırk günlük ceninin dahi rızkı bellidir ve sahiplerine ulaştırılmak üzer müvekkel meleklere tevdi olunmuştur.(Bkz. Buhari, Kader, 85) Sebep kul ve fiilleri olmakla beraber, Rızkı veren de Allah, alan da Allah’dır (Al-i İmran, 3/26); daraltan da O, genişleten de O’dur. (Ra’d, 13/26) Alemlerin Rabbi Yüce Mevla, bahşettiği hesapsız rızık ile insanı yücelttiği gibi zelil de eder. Zira tercih O’nun elindedir. Çünkü O, her şeye güç yetirendir. (Al-i İmran, 3/26)

- Peki, Neye Göre?

Genel anlamda bir kısım insanların zengin, bir kısmımın da fakir olmaları; diğer bir ifade ile kiminin rızkının bol kimininkinin de dar olması şu sebeplere binaendir;

1. Sosyal hayatın sağlıklı bir biçimde yürütülebilmesi için erzakın farklı olarak tevzii şarttır. Bu yüzden insanların rızkı, “…birbirlerini işlerinde çalıştırsınlar diye…”(Zuhruf, 43/32) hepsinin rızkı, birbirlerine muhtaç olacak şekilde taksim edilmiştir.

2. İnsanların, kendilerinin dünyevi ve uhrevi menfaatleri bunu gerektirmiş ve rahmet-i ilahi de böyle tecelli etmiştir.

Yüce Rabbimiz bu iki hususu Kur’an’da şöyle açıklamıştır:

“Gerçek şu ki Biz, bunlara (Kureyş) ve atalarına Hak ve apaçık bir elçi gelinceye kadar nimet vermeye devam ettik. Bunlarsa, kendilerine Hak gelince: “Bu bir sihirdir, biz de bunu inkâr ediyoruz! Çünkü bu Kur’an, şu iki şehirden birindeki büyük bir adama indirilmeli değil miydi!” dediler. Peki, Rabb’inin rahmetini taksim etmek onlara mı kalmış? Oysa onların dünya hayatındaki maîşetlerini bile Biz taksim etmiş; birbirlerini işlerinde çalıştırsınlar diye bir kısmını, rızık bakımından diğerlerinden üstün tutmuşuz! Rabb’inin rahmeti, onların biriktirdikleri şeylerden elbette daha iyidir! Eğer insanlar, (inkâr edip) tek bir ümmet hâline gelmeyecek olsalardı, Rahman’ı inkâr eden kimselerin evinin çatısını ve üzerinde yükseldikleri merdivenlerini gümüşten yapardık, evlerinin kapılarını ve yaslanacakları koltukları da... hatta altından yapardık! Zira bunlar, dünya hayatının geçici /önemsiz metaından başka nedir ki! Ebedî ahiret hayatı ise, Rabb’inin katında, sırf Allah’a karşı gelmekten sakınanlar içindir.” (Zuhruf, 43/30-35)

İşte bu yüzden insanlardan kimi âlimdir, kimi câhil; kimi zengindir, kimi fakir; kimi beceriklidir, kimi beceriksiz; kimi daha üst seviyede işler yapmaya kabiliyetlidir, kimi alt seviyedeki işleri, kimi de üst düzeyde görev ister; kimi aza kanaat eder, kimi çoğa bile kanaat etmez... İşte bu farklılıklar, sosyal hayatta mutlaka yapılması gereken ve insanların menfaatine olan işlerin taksimini kolaylaştırmakta ve her insan, iyi ya da kötü demeden kendine göre bir işin taliplisi olarak ona yönelmekte ve birbirinin işini gönüllü olarak görmektedir. “Altın kapılı tahta kapılıya muhtaçtır.” gerçeği sebebiyle insanlar birbirlerine hizmet ederler. Sözün gelişi, bir şehrin valisi de sosyal hayatın devam etmesi için birilerine hizmet etmektedir, çöpçüsü de...

Yine bu pasajdan anlaşılıyor ki, rızıkta bolluk küfre ve dalalete götürecekse, Allah has kullarının hayrı için her kimseye bol rızık vermemektedir. “Eğer insanlar, (inkâr edip) tek bir ümmet hâline gelmeyecek olsalardı, Rahman’ı inkâr eden kimselerin evinin çatısını ve üzerinde yükseldikleri merdivenlerini gümüşten yapardık, evlerinin kapılarını ve yaslanacakları koltukları da... hatta altından yapardık!” ayeti bunu ifade etmektedir.  “Yok, bol rızık insanın hayrına; özellikle Rabbini unutturmayacaksa, ona da hesapsız ve hiç düşünmediği yerlerden verdikçe verir. Çünkü mülk Allah’ındır, temiz ve hoş rızıklar da özellikle müminler için yaratılmıştır: “De ki: ‘Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz, hoş rızıkları kim haram edebilir!’ de ki: ‘Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir; ahirette ise, sadece müminleredir…” (A’raf, 7/32)

Rahman’ın “has kulları” vardır. (Bkz. Firkan, 25/63-72) Onları O, hep gözetip kollamaktadır. Eğer bu kullardan birisine lütfedeceği bol nimet kendisine yaklaştıracaksa, ona şükrünü eda edebildiği ölçüde verir de verir... Böylesi müminlerin Kur’an-ı Kerim’deki prototipi Süleyman Aleyhisselam’dır.  O şöyle demiştir: “Bendeki mal sevgisi, Allah’ı bana hatırlatmasından dolayıdır.” (Sad, 38/32) Yok, kendisini unutturacaksa, rızkını ona göre verir; hatta gerekirse daraltır…

Bazen rızkın artması, hayra alamet değildir. Kur’an’da bu husus zalimlerin zulmü oranında dünyevi ve uhrevi cezalarının da artması, onlar için bir istidraç /adım adım felakete götürmek olarak da değerlendirilmiştir. Şu pasaj, bütün halinde dikkat ve ibretle okunmalıdır:

“Biz hangi beldeye bir uyarıcı göndermişsek, oranın nimetten şımarmışları /mutrafun ona mutlaka: ‘Biz, senin getirdiğin şeyleri inkâr ediyoruz.’ demişlerdir. Onlar: ‘Biz, mal ve evlât bakımından daha çoğuz; bize de azap edilecek değil ya!’ diyorlardı! De ki: “Hiç kuşkusuz, Rabb’im dilediği kimsenin rızkını genişletir de daraltır da... Fakat insanların çoğu anlamazlar.” Sizi bize yaklaştıracak olan mücerred olarak ne mallarınız ne de evlâtlarınızdır!  İman edip salih iş yapanlar hariç, işledikleri salih amellere karşılık onlara kat kat mükâfat verilecektir. Onlar hep özel konaklarda güven içerisinde bulunacaklardır. Ayetlerimizi boşa çıkarmak için çaba sarf edenlerse, onlar da can yakıcı azabın içerisinde olacaklardır! De ki: “Rabb’im kullarından dilediği kimselere rızkı yayar da daraltır da. O, harcadığınız bir şeyin yerine ondan daha iyisini koyar. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Sebe, 34/34-39)

Bilinmelidir ki ne zenginlik ne de yoksulluk, hiçbir zaman bir insanın iyi ya da kötü olduğunun göstergesi olamaz. Kendisi, doğru yolda olmadığını bildiği hâlde, içinden bir sesin: ‘Şayet sen doğru yolda olmasaydın Allah sana bunca serveti verir miydi?’ demesi, rahmanî değil, kesinlikle şeytanî bir sestir… Bolluk ve darlık, ancak imtihan içindir veya kazanılmış veya kaybedilmiş bir imtihanın karşılığıdır. Kazanılmış imtihanın karşılığının ne demek olduğu Davud ve Süleyman’ın (as.) şahıslarında görülmüştür. Varlık ve bollukla ceza ise, istidraç’tır; yani kademe kademe daha büyük bir azaba götürmek içindir. Şu ayetlerde bahsedildiği gibi:

“Ayetlerimizi yalanlayanlar ise, hiç hesaba katmadıkları bir yönden onları adım adım helâke doğru götürmekteyiz /nestedricühüm. Şimdilik onlara mühlet vermekteyim. Kuşkusuz benim plânım pek sağlamdır.”  (Bkz.A’raf, 7/182, 183; bkz. Kalem, 68/44, 45)

3. Yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere, nimetlere şükür, rızkın artması, nankörlük ise daralmasının önemli sebeplerindendir. Kur’an’da bunu açıklayan pek çok ayet bulunmaktadır. Mesela;

 “Rabb’iniz size: “Eğer şükrederseniz nimetimi kesinlikle artırırım; yok, nankörlük ederseniz kuşkusuz Benim azabım çok çetindir!” diye bildirmiştir.” (İbrahim, 14/7)

“Bilinmelidir ki bir toplum, nefislerindekini değiştirmediği sürece Allah da onlara lütfettiği nimeti azap ile değiştirecek değildir! Allah, her şeyi işitir ve her şeyi bilir!” (Enfal, 8/53)

“Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah size ne diye azap etsin ki! Kaldı ki Allah iyilikleri karşılıksız bırakmaz, mutlaka bilir…” (Nisa, 4/147)

4. Rızkın daraltılması, bazen imtihan için bazen de kulun, Rabbine itaatteki kusurları ve isyanları sebebiyledir. Bakara suresinin şu ayetinde rızkın eksiltilmesinin bir imtihan, müminlerin sabrı veya sabırsızlığının açığa çıkartılması için olduğu açıkça ifade edilmiştir:

“Biz sizi, elbette, biraz korkuyla, biraz açlıkla; biraz da mal, evlât, can ve ürünlerden noksanlaştırmakla deneyeceğiz; sabredenleri müjdele! Onlar başlarına bir musîbet geldiğinde: “Kuşkusuz biz, Allah’a âidiz ve yine O’na dönmekteyiz!“ derler. İşte, onlara Rab’lerinden bağışlanma ve merhamet vardır; doğru yolu bulanlar da onlardır.” (Bakara, 2/155-157)

5. Bazen de kulların, Rablerine itaatteki kusurları ve isyanları sebebiyle rızıkları daraltılır. Yüce Mevla İsrail oğullarına yasakların artırılmasını, başka ümmetlere helal kılınan bazı temiz ve hoş yiyeceklerin onlara haram edilmesini onlardan bir kesiminin itaatsizlikte sınır tanımamalarına dayandırmaktadır:

“Tevrat indirilmeden önce İsrail’in/Yakub kendisine haram kıldığı şeyden başka bütün yiyecekler İsrail oğullarına helâl kılınmıştı…” (Âl-i Imran, 3/93)

“Yahudi olanlardan bir kısmının, zulmetmeleri ve pek çok kimseyi Allah’ın yolundan çevirmeleri, yasaklanmasına rağmen faiz almaları ve insanların mallarını gayr-ı meşru yoldan yemeleri sebebiyle önceden helâl kılınmış temiz şeyleri onlara haram kıldık! Onlardan kâfir olanlara can yakıcı bir azap hazırladık!” (Nisâ, 4/160, 161)

 “Yahudilere tüm tırnaklı hayvanları haram kılmıştık. Sığır ve koyunların sırtlarına, bağırsaklarına ve kemiklerine bulaşmış olanların dışındaki iç yağlarını da haram kıldık. Azgınlıkları sebebiyle onları böyle cezalandırmıştık. Muhakkak ki Biz, doğru söylemekteyiz. Eğer Yahudiler seni tekzip edecek olurlarsa de ki: “Rabb’iniz geniş rahmet sahibidir;② O’nun azabı da suçlulardan geri çevrilemez!” (En’am, 6/146,147)

 

- Rızık Konusunda İnsan Nasıl davranmalıdır? İnsanlara Düşen Vazifeler nelerdir?

Burada meallerini naklettiğimiz bu ayetlerin tamamından anlaşılıyor ki, mülkün sahibi Allah’tır. Yaşatan da O’dur, öldürende… Ağlatan da O’dur güldüren de… Rızkı yaratan ve bolca lütfeden de O’dur, daraltan da… Bunların hiç birisi, elbette, boş yere değildir… Hiç birisi laf olsun diye de değildir... Hepsi, mutlaka kuldan kaynaklanan sebeplere göredir. Mademki, kainatta her şey insan için yaratılmış, o halde, sebepsiz yere niçin daraltılsın ki!

Rızkın bol olmasının da daraltılmasının da sebebi insanın kendisidir. Diğer bir deyişle, Rab’bine karşı kulluğunun bilincinde olup olmamasıdır veya kulluktaki değeri ya da değersizliğidir. Eğer bir mümin, dua ile de olsa, ilişkisini tamamen kesmiş ise, Rabbi, onun neyine değer versin de… Yukarıda söylediğimiz gibi, bazen de hayrınadır…

Bilinç sahibi mümin, aynı zamanda Allah’a mütevekkil olmalıdır. Kişi, öncelikle yapması gerekenleri azami derecede kusursuz ve eksiksiz olarak yapmalı, sonra da Allah’a tevekkül etmelidir. “Kör kurdun nasibini Allah gönderir” derler… Peygamber Efendimiz, “Kuşlar, sabahleyin yuvalarından kursakları boş olarak çıkarlar, fakat yuvaya mutlaka dolu olarak dönerler…” buyurmuştur. Bunlar hayvanlar için geçerli sözlerdir. Bir yönüyle insanları da kapsar. Fakat insan, akıllı ve iradeli varlıktır; onların rızıklarını temin için çalışmaları, insanca yaşamaları için şarttır. Kaldı ki, rızık için çalışmak, dinimizde ibadettir, Salih ameldir… Aslında yuvasından çıkan kuş bile rızkını aramak için uçmuştur… Yatıp rızkını beklemek, gerçek anlamdaki tevekküle aykırıdır. Belki acından ölmez, ama bu davranış insana ve kulluğa yakışmaz…

Kul kulluğunu bilirse, O da Rab’liğini mutlaka bilecek ve gereğini eksiksiz olarak yapacaktır…

KAYNAKLAR: Kur’an-ı Kerim; Rağıb el-İsfehani, Müfredat; İbn Manzur, Lisanu’l-Arab; Asım Efendi, Kamus Tercemesi; Duman, M. Zeki, Beyanü’l-Hak Kur’an-ı Kerim’in Nüzul Sırasına Göre Tefsiri, Fecr Yayınları, Ankara, 2008.

 

Site tasarımı Mehmet Akif Duman

Elektronik posta adresi